ALLAHI ZİKİR

Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki; “Ya Muaz, amellerin en faziletlisi ölünceye kadar sürekli Allah’ı zikretmektir. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd).

Muaz bin Cebel (r.a); Peygamber Efendimize;

Ey Allah’ın Resûlü, amellerin hangisi Allah-u Teâlâ’ya daha sevimlidir? diye sordu.

     Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

“Ya Muaz, amellerin en faziletlisi ölünceye kadar sürekli Allah’ı zikretmektir. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd).

Allah’ı sevmenin en belirgin delili, O’nu zikretmeyi sevmektir.

Bir mü’mine üç şey çok yakışır:

  1. Allah’ı zikreden dil.
  2. Şükreden kalp.
  3. Sürekli amel.

Allah (c.c) katında derecesi en üstün olanlar aşkla, tefekkürle devamlı O’nu zikredenlerdir.

Selmân-ı Fârisî Hazretlerine sordular;

En üstün, en değerli ibadet hangisidir?

Buyurdular ki;

“Siz Kur’an-ı Kerim’i okumaz mısınız? Ankebût-45’de zikir en büyük ibadettir” buyrulmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

“Elbette bu kalpler demirin paslandığı gibi paslanır”.

Ey Allah’ın Resûlü, kalplerin cilası, pasının giderilmesi nasıl olur diye sorulunca, buyurdular ki;

“Allah’ı çok zikretmek ve kitabını okumaktır. Namaz, Kur’an tilaveti, sohbet ve bütün tesbihatlar, Allah’ı zikretmektir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

“Kucağında para dolu bir adam olsa ve bu paraları Allah (c.c) yolunda harcasa, bir de Allah’ı çok zikreden biri olsa, Allah’ı zikreden daha üstündür”.

Yine Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

“Cennete girenler hiçbir şeye üzülmeyecekler ancak dünyada iken zikirsiz geçen zamanlarına çok üzülecekler”.

Allah-u Teâlâ, zikreden kulları ile iftihar eder.

Allah (c.c) meleklerine, bakın şu beni zikreden kullarıma…

  • Nefsânî isteklerine,
  • Şeytanın musallatına,
  • Şehevi arzularına,
  • Dünyevi sıkıntı ve ihtiyaçlarına rağmen beni zikretmekten geri durmuyorlar.

     Ey meleklerim; Sizde ise bunların hiçbirisi yokken beni zikrediyorsunuz. Bu nedenle, insanoğlunun zikri sizin zikrinizden çok değerlidir.

     Hz. Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Allah-u Teâlâ’yı zikreden bir topluluğun yanına geldi;

  • Burada niçin toplandınız?
  • Allah’ı zikretmek, O’na hamd etmek için toplandık.
  • Allah’a and olsun mu? Bunun için mi toplandınız?
  • And olsun, Allah’ı zikretmek için toplandık Ya Resûlullah.

     Peygamber Efendimiz (s.a.v) tebessüm ederek, ben size yemin ettirdim çünkü Cebrail (a.s) gelerek, Allah-u Teâlâ’nın sizinle iftihar ettiğini bildirdi.

     Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

     “Kabirden daha fazla tüyler ürperten korkunç yer görmedim”.

     Hz. Osman (r.a) bir kabrin yanından geçerken ağladı. Sebebini sordular;

  • Kabir müthiş bir yerdir, kabir imtihanından geçen diğer imtihanları kolay verir.

     Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

     “İnsanı kabir azabından kurtaracak olan zikrullahtır. Allah’ı devamlı zikretmek kişiyi kabir azabından kurtaracaktır”.

     Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) her namazdan sonra;

     “Ya Rabbi kabir azabından sonra sığınırım” diye dua ederdi.

    

     Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v);

  • Ya Ebû Rezzin, sana dinini güçlendiren şeyi öğreteyim mi?
  • Anam, babam sana feda olsun! Öğret Ya Resûlullah

     Zikir meclisleri çok önemlidir, O’na iyi yapış ve ne zaman yalnız kalırsan gücün yettiği kadar Allah’ı zikret.

     Zikrin zamanı yoktur. Her vakitte zikredilebilir. Bir Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur;

     “Dört zikir vardır ki, abdestsiz olanlar bile onları zikrederler. Bunlar Subhânallah, Elhamdülillah, La İlâhe İllallah ve Allah-u Ekber’dir. Abdestli zikretmek Hakk dostlarının adabındandır”.

     Hazreti  Resûlullah (s.a.v);

  • Bu dünyadaki cennet bahçelerinden çokça istifade ediniz.
  • Cennet bahçeleri neresidir Ya Resûlullah?
  • Zikir halkaları, meclisleri, cennet bahçeleridir.

     Ebû Hüreyre (r.a) buyuruyor ki;

     “Biz nasıl gökyüzündeki yıldızları seyrediyorsak, gök ehli de zikredilen evlerin nûrunu gökyüzünden seyrediyorlar.

     Zikr-i hafî, zikr-i cehrîden yetmiş derece daha üstündür.

    

 

     Zikr-i hafî; Allah (c.c) ile kulu arasında bir sırdır.

  • Melek bilmez.
  • Şeytan yaklaşamaz.
  • O’nu ancak Allah (c.c) bilir.

     Gafletle oturulan bir topluluğa uğrayınca, onların arasında da Allah’ı zikretmeye devam etmelidir. Allah’tan gafil olanların arasında zikreden kişi, savaştan kaçanlar arasında kaçmayıp Allah (c.c) yolunda savaşan kişi gibidir.

     Cenab-ı Hakk, birisiyle dost olmak isterse, kendisine zikir kapısını açar. O kişi zikirden hoşlanıp devam ettiğinde yakınlık kapısını açar.

     İmam-ı Kuşeyrî buyuruyor ki;

     “Allah’a giden yolda zikrullah temel şarttır. Devamlı zikir haricinde hiç kimse Allah’a ulaşamaz. Kul hem dili ile hem de kalbi ile zikir halinde olmalıdır”.

     Dervişlerin cezası, zikirlerinin kesilmesidir.

     Ebû Ali Dekkâk Hazretleri buyurdular ki;

     “Zikir veliliğin fermanıdır. Zikirden mahrum olan kimse velilikten azledilir”.

     Derler ki;

     Allah’ı zikretmek müridlerin kılıcıdır. Onlar düşmanlarına karşı, zikrullah kılıcıyla savaşırlar.

     Bela ve musibet gelince kul zikrullah ile Allah’a sığınırsa kendisine yönelen kötülük yolunu değiştirir.

     Allah (c.c) bir hadis-i kutsîde buyuruyorlar ki;

     “Beni zikredenin velisi, dostu ve sohbet arkadaşı olurum”.

     Allah’ı hakkıyla zikredip, tefekkür edene hiçbir şey, hiçbir mahluk zarar veremez.

     İbrahim Havvâs Hazretleri ile yolculuğa çıkan bir müridi anlatıyor;

     Çölde gidiyorduk, yılanları bol olan bir yere vardık. Abdestlerimizi aldık ve yattık. Yılanlar ortaya çıktı. Ben Ya Pir diye bağırdım. İbrahim Havvâs Hazretleri bana Allah’ı zikret dedi. Zikre başladım, yılanlar gitti sabaha kadar böyle sürdü. Sabahleyin kalkıp giderken, baktım ki İbrahim Havvâs Hazretleri’nin yattığı yerin yanında koca bir yılanın yattığını gördüm.

  • Şeyhim bu yılanın yanında nasıl uyudunuz?
  • Çoktan beri böyle güzel uyumamıştım. Ey oğul, Allah’a tevekkül eden zikir ehline hiçbir şey zarar veremez.

     Zikir, Allah (c.c) nün nûrudur. Kalbi tamamen nûrlandırdığı zaman, kalp de gözü nurlandırır. Kişi görür bir göze sahip olur.

     Kullukta en üst makam “İhsân” makamıdır. Bunun murâkebe veya huzur makamı da denir. Bu makamda kişi Allah-u Teâlâ’yı müşahede ederek zikreder. Zikreden zakir, zikredilen (Mezkûr) de yok olmuştur. İşte, en güzel efdal zikir,  İHSÂN makamında yapılan zikirdir.

     Zikir, insanın nefsini kıran, O’nu Allah’a yaklaştıran bir NİMET-İ İLÂHİDİR.

     İnsanın kendini üstün görüp kibir ve ucub’a yakalanmaması için zikrullah şarttır.

     Said-i Nursî Hazretleri, kişinin zikrullah sayesinde enaniyeti kaybolur, nefsinin sıkıntıları bir bir kaybolur gaflete düşmekten kurtulur. Gafletle yapılan zikirler bile ilâhi feyizden yoksun değildir.

     Aziz Mahmut Hudâyi Hazretleri, zikir kalbin şifası, ruhun gıdasıdır. Nefsimize karşı büyük etkisi vardır buyuruyor.

     Allah’a karşı yakınlık elde etmek için zikir lazımdır.

     Zikrin fazileti çok büyüktür. Bunu ifade etmek için Cenab-ı Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır;

     “Dikkat edin size, düşmanlarınızla karşılaşıp onların sizin boynunuzu, sizin de onların boyunlarını vurmanızdan daha faziletli bir amel söyleyeyim mi? İşte o Allah’ı zikirdir (Tirmizî- Deavât)”.

     Allah’ı zikir çok geniş kapsamlı bütün ibadetlerin başı, çok faziletli bir ibadettir. Zikir sadece tehlil, tesbih, tekbir, tilavet ve duaya mahsus değildir. Bilakis Allah-u Teâlâ’ya kulluk taatı ve gayreti içinde olan herkes zakirdir, zikrediyor demektir (Ruhû’l Beyân).

     Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki;

     “Ey insanlar, Allah’ı zikrediniz. Rabbinizin yanında amellerinizin en hayırlısı, en verimlisi, derecelerinizi en çok yükseltecek olanı, Allah rızası için altın ve gümüş dağıtmaktan daha sevabı, düşmanınızla çarpışıp bu yolda ölmekten ve öldürmekten daha faziletlisi nedir biliyor musunuz? Allah’a zikretmektir”.

     Zikir insanı, Mezkûr olan (Anılan) Allah (c.c) nün huzuruna götürür. Nûr makamında Allah-u Teâlâ’yı müşahede ettirir.

     Ey Allah’ım dünya seni zikretmekle güzelleşir. Bizi seni daim zikredenlerden eyle, âmin.

 

                                                        Dr.M.GÜLAL